İstanbul Çerkes Derneği
5:00 1 May 2015

İstanbul Çerkes Derneği adına Yönetim Kurulu Üyesi Gökhan Bolat cevapladı Guşıps olarak yönelttiğimiz soruları…

Guşıps: Soykırım yasamış bir toplum adına faaliyet yürüten bir sivil toplum örgütü olarak 100. yılında Ermeni Soykırımı iddiaları ve güncel tartışmalar hakkında görüsünüz nedir?

Gökhan Bolat: Ermeni soykırımının 100. Yılı itibariyle özellikle Türkiye’de gündemin başat konusu olacağı önceden belliydi. Zira gerek Ermeni devleti gerek Ermeni diasporası bununla ilgili uzun zamandır yoğun bir çalışma yürütüyor. Nihayetinde Ermeni Soykırımı yalnızca konunun direkt muhatabı Türkiye’de değil tüm dünyada en üst seviyelerde dile getirildi. Papa Francius’in demeçlerini AP kararı ve diğer ülkelerin görüşleri takip etti. 100. Yılın ardından ne olur bilemiyorum. Her şey rutin bir şekilde ilerlemeye devam da edebilir, bu çalışmalar bazı neticeleri beraberinde de getirebilir. Gidişat Ermenilerin amaçladıklarına bir şekilde ulaşacakları yönünde…

Guşıps: Ermenilerin Anadolu’dan koparıldığı 1915 döneminde Çerkeslerin bu olaylara dahli de zaman zaman gündeme geliyor. Sizin bu konudaki görüşlerinizi öğrenebilir miyiz?

Gökhan Bolat: Bu özellikle son zamanlarda çokça gündeme gelen bir husus. Özellikle Dr Reşit figürü başta olmak üzere ki tek değildir, Çerkeslerin Ermeni olaylarına doğrudan dâhil olduğu görüşü uzun süredir dolaşımda. Kimi Çerkesler bunu koşulsuz şartsız bir özür nedeni sayarken, kimileri bunun altında bir çapanoğlu olduğu iddiasında.

Burada iki şeyi birbirinden ayırt etmekte fayda görüyorum. Söz konusu Ermenilerin acılarını anlamak ve ona ortak olmaksa bunu her insanoğlu yapabilmeli. Benzer acıları yaşamış bir Çerkes olarak ben de 1915’te yaşananları çok iyi anlayabiliyorum. Bir daha tekerrür etmemesi için bu acıların çok iyi anlaşılması ve hissedilebilmesi gerektiğine inanıyorum. Onların acıları bizim de acımızdır. Tıpkı Filistin, Suriye, Irak, Afganistan ve dünyanın diğer her yerindeki acılar gibi. Tıpkı Kürtlerin, Ezidilerin, Hocalı’da katledilen Türklerin acıları gibi…

Öte yandan diğer bir kısım insanlarımızın dile getirdiği gibi bu kıyım Çerkes kimliği ile özdeşlik kurularak anılacak ve nihayetinde amiyane tabirle tüm sorumluluk bu topluma ihale edilecekse – ki bu bana göre ütopik bir düşüncedir- bunun mantıklı, adil ve vicdanlı bir tutum olmayacağı açıktır. Nitekim ben, kendisinin ‘emir alan bir memur’ konumu bir tarafa, bir ‘Çerkes’ olarak Dr Reşit ve benzerleriyle herhangi bir özdeşlik kurmayı reddediyorum. Buna rağmen yine bir Çerkes olarak kendi adıma Ermeni toplumundan özür de diliyorum. Bir özdeşlik kuracaksam da mesela Tokat’ta 3 yaşındaki Ermeni çocuğu tehcir esnasında koruyup belki ölümden kurtaran yine Çerkes olan teyze ile kurarım. Bu, sorumluluğu üstünden atmak anlamına gelmiyor. Aynı acıları yaşamış iki toplumun yapacağı şey birbirini suçlamak yerine anlamak olmalıdır. Aynı şekilde acıları karşılaştırmaya veya birbirinin alternatifi gibi göstermeye çalışmak da doğru değil…

Dolayısıyla konunun öncelikle vicdan zemininde ele alınması ve anlaşılması gerektiğini düşünüyorum. Siyaseten yapılan hesaplar her ne kadar belki somut sonuçlar doğuracak olsa da neredeyse günübirlik olması ve güçlü-güçsüz ekseninde oldukça şaibeli şekilde ilerlemesi nedeniyle benzer olayların herhangi bir yerde tekrarlanmayacağına dair herhangi bir garanti vaat etmiyor. 2015 yılı itibariyle bile devam eden soykırımlar var ancak mevcut küresel sistem içerisinde esamisi bile okunmuyor. Önemli olan, yaşananların BM soykırım sözleşmesinde geçen ‘soykırım’ ifadesine ne kadar uyup uymadığından ziyade vicdanlarda yer etmesidir. Acıyı yaşayan bilir, tarif eden değil. Öncelikle yerinden yurdundan kopartılan insanların acılarının, ölü annesinin koynunda süt emmeye çalışan bebeklerin veya bebeği kucağından alınarak karanlık sulara atılan annelerin ve benzer acıların şöyle bir göz önüne getirilerek içselleştirilmesi gerekir. Onları hissetmek, ona dokunabilmek lazım. Ancak bu şekilde tüm dünyada gerçek bir barışı tesis edebilir, bu tür olayların tekrar yaşanmasının önüne geçebiliriz.

Bunu başarabilirsek işin diğer yönleri de kendiliğinden hallolur sanırım…

Guşıps: Ermeni toplumunun Soykırım ile ilgili yürüttüğü çalışmalar sizce Çerkes sivil toplumu tarafından bir örneklik teşkil eder mi sizce? 

Gökhan Bolat: Ermeni toplumunun soykırım konusu ile ilgili yürüttüğü çalışmalar şüphesiz Çerkes sivil toplumuna bir örneklik teşkil etmeli. Her ne kadar Çerkerler ile Ermeniler arasında nitelik ve nicelik açısından büyük farklar bulunsa da yaptıkları çalışmalar Çerkesler açısından iyi ve doğru bir şekilde analiz edilmeli düşüncesindeyim. Hatta bu olayların tekrarlanmaması için birlikte neler yapılabilir sorusu üzerinde de düşünmek lazım. Az önce ifade ettiğim gibi aynı acıları yaşayanların birbirlerini anlamaları ve ortak kaygı ile ortak amaçlar doğrultusunda hareket etmeleri için kurulacak diyaloglar kıymetlidir.

Diğer yandan ‘bizim onlardan öğrenecek bir şeyimiz yok!’ diyenleri de duyar gibiyim. Bu konuları içinde yaşadığımız ve şekillendiğimiz toplumda konuşmak kolay değil tabii. Meselenin bir de bu yönü var…

 

Comments are closed.