Guaze’den: ÇERKES ALFABESİ HAKKINDA ÇERKES YARDIMLAŞMA CEMİYETİNİN İLK BİLDİRİSİ
15:40 5 March 2014

Alfabe tartışmaları Çerkes diasporasının gündemini günümüzde de meşgul ediyor. Latin Alfabesi ile Kril Alfabesi arasında geçen günümüz tartışmalarının bir benzerini 1911 yılında diaspora mahfilleri Guaze üzerinden gerçekleştirmişler. Yapılan tartışmalar sonucunda “Cemiyet” tarafından Guaze’nin 12. sayısında yayınlanan bildiri, yapılan tartışmaların özetini sunmanın yanında alınan kararları da kamuoyuna açıklıyor.

ÇERKES ALFABESİ HAKKINDA ÇERKES YARDIMLAŞMA CEMİYETİNİN İLK BİLDİRİSİ

 

Sayı 12    22 Haziran 1911

Çerkes dili için alfabe ile bir Dilbilgisi düzenlemesi hakkında “Çerkes Yardımlaşma Cemiyeti” tarafından 10 Kânun-ı Sâni 1325-1909 tarihinde bir yarışma düzenlenmiş, durum İstanbul’da yayınlanan Türkçe ve Rusça gazeteler ile ilan edilmişti. Cemiyet bu bildirisinde Çerkes dilinin yazımı için en uygun imlâ yönteminin belirlenmesi ve bir “Dilbilgisi” kitabının düzenlenmesini istemişti.Yarışma süresi olarak altı aylık bir zaman verilmiş ancak bu sürenin yetersizliği nedeniyle iki defa uzatılması sözkonusu olmuş ve sonunda 1 Tesrin-i evvel 1327-1911 tarihinde verilen süre bitmiştir. O ana kadar Cemiyete gönderilen çeşitli alfabelerin düzenlenmesi ve gözden geçirilmesi bir bilim heyeti tarafından yapılmıştır.

Sözkonusu heyet tarafından çeşitli alfabelerin gözden geçirilmesi ve incelenmesi sonunda, iki önemli düşünce ortaya çıkmıştır. Bu iki düşünceden biri; Çerkes dilinin Arabi harflerle yazılması, diğeri ise Latin harfleriyle yazılması hususuydu. Latin harflerinin kullanışlı ve daha uygun olduğunu ileri sürenler; Arap harflerinin gerek basımında gerkese yazımında aynı şekli koruyamadıklarından 30-35 harfin gerçekte üç-dörtyüz şekle dönüşmesi nedeniyle, öğretilmesinde, okutulmasında, düzenlenmesinde çok zorluk çekildiği, yanlışlıklara neden olduğu, fazla olarak matbaa kurulması hususunda da çok ekonomik olmadığı, bütün bu nedenlerle de sağlıklı bir yazım yapılamayacağı gerekçesini kendilerine dayanak yapmışlardı. Özellikle harflerin düzenlenmesi konusu, dini hiçbir gerekçeyle ele alınamazdı. Bu durumda gerek basımda, gerek elle yazmada aynı şekli koruyan, okunması ve yazılması daha kolay olan Latin harflerinin kabulü kaçınılmazdır. Latin harfleri kabul edildiği takdirde batılı ulusların gelişmelerinden daha kısa zamanda yararlanmak imkânı da doğacaktır. Bundan başka Çerkes dili üzerinde ilk yazılmış olan alfabe yaklaşık olarak 1860 yılında Kafkasya’da Rus harfleriyle düzenlenmiştir. Herhalde Arap harflerinin amaca hizmet edemediğini, sözkonusu harflerin düzenlenmesi ve değiştirilmesi için de gerek resmi, gerekse özel birçok girişimin meydana gelmesiyle ispat edilmiştir.

Çerkes dilini Arap harfleriyle yazılması ve ifade edilmesi düşüncesinde olanlar; “Çerkes toplumu bu güne kadar gerek Kafkasya da, gerek burada Arap harflerini kullanmışlardır. Aynı zamanda okur yazar olanların tamamı Arap harfleriyle okur yazar olmuşlardır. Bu nedenle Arap harfleriyle alfabe düzenlenmesi ve bu esasa göre dilbilgisi kitabı hazırlanması için bilim kurulunun oluşturulması daha kolaydır.Ayrıca kutsal kitabımız Kur’ân-ı Kerim arap harfleriyle yazımlı;Onun ve diğer dini kitapların okutulması ve öğretilmesi de bu harfler aracılığıyla mümkün olduğuna göre diğer bütün Müslüman toplumlar gibi hemen tamamı Müslüman olan Çerkeslerin de bu alfabeyi kullanmaları zorunludur.” demişlerdir.

Böyle olmakla birlikte arap harflerinin düzenlenmesi ve uyarlanması için mutlaka bir takım değişikliklere ihtiyaç vardır. Sözkonusu harflerin; Tamamıyla Latin harflerinin sahip olduğu özelliklere sahip olabilecek bir duruma getirilmesi ve ancak bu ıslah edilmiş haliyle gerek yazıda, gerek basımda Latin harfleriyle elde edilen yararları sağlaması mümkündür. Yabancı kütüphanelerde ve yabancı dille yazılmış kitaplar üzerinde inceleme yapmak, bir kısım aydın insan için kaçınılmazdır. Ancak halkın tamamını ilgilendirmez. Bir ulusun ilerlemesi, yükselmesi, mutluluğu için ancak kendi ulusal üslubu, kendi dili rehber olabilir. Çerkes toplumunun ilişkisi batı toplumundan çok doğu toplumu iledir. Bu nedenle Türklerle, Tatarlarla, Araplarla daha kolay anlaşılabilmesi tercih edilir.”

Yukarıdaki iki değişik düşünce gurubunun dayandıkları gerekçelerin her birisi ayrı ayrı önemlidir. Ancak her iki düşüncenin taraftarları arasında da aşırılar vardır. Bunun sonucunda Cemiyet gerekli değerlendirmeleri yaptı ve aşağıdaki kararları aldı:

1- Cemiyet, Hükümetin de bu konudaki son değerlendirmesi ve dini hassasiyetleri de dikkate alarak ve yukarıda ikinci bölümde ifade edilen gerekçeleri de göz önünde bulundurarak arap harflerinin korunması hususunu görev bildi.

2- Çerkes dilinin düzenlenmesi ve bu dille yazı yazılması, eser basılması için gerek ıslah edilmiş arap harfleriyle ve gerekse Latin harfleriyle birer alfabenin hazırlanması ve basılmasına karar verilmiştir.

3- Çerkes diline özgü ve arap harfleriyle düzenlenen bir alfabede mutlak Çerkes dilinin ayırıcı özellikleri dikkate alınarak ve Latin alfabesinden de yararlanılarak yazımı ve basımı kolaylaştırılacak ıslah edilmiş arap harflerinden oluşturulmuş bir alfabe kabul edilmiştir.

4- 1860 yılında Kafkasya’da bir Çerkes tarafından, Rus alfabesinden yararlanılarak geliştirilen alfabenin de; Tarihi önem ve oradaki soydaşlarımızın Ruslarla ilişkisinin sağlıklı bir ortamda sürmesi bakımından kabulü ve korunması yararlı olacaktır.

5- Bu iki alfabeden hangisinin daha yararlı ve kullanışlı olacağı hususunu da gelecek belirleyecektir!

Çerkes dilinin gelişimine ilişkin olarak cemiyetin ele alması gereken en önemli konulardan biri de; Çerkesçenin kullanılan şivelerinden hangisi “ana ağız”idi?

Hangisi Çerkesçenin omurgasını oluşturuyordu? Diğer şiveler, hangi ana şiveden kaynaklanmıştı? Ve Çerkes dilinin düzenlenmesi ve yazımı için kaç ses, kaç harf’in kabulünün gerektiği konusuydu.

Öncelikle arap diline ait olan ve bu dilin özelliklerini taşıyan;

harfleriyle yalnız Türkçede bulunan Sağır Kâf’ın ifade ettikleri seslerin Çerkes dilinde bulunmadığı gerçeğini belirttikten sonra, bunların Çerkes harflerinden olmaması nedeniyle ancak Çerkesçe bir metin içerisinde Arapça veya Türkçe kökenli bir kelime geçtiği takdirde kullanılmaları gerekebilir.

Çerkes dilinin incelenmesine gelindiğinde; Abaza dilinin adeta ayrı bir dil olmak özelliğini taşıdığını belirtmeliyiz. Terek “Kabardey” şivesiyle Kuban “Kuzey” şivesi arasındaki fark ise çok azdır. Bu ikisi esas Adige dilini oluştururlar. Ancak bu konunun kesinlik ve açıklık kazanması bakımından Çerkes kavminin menşei, kaynağı ve tarihi çok iyi araştırılmalıdır. Böyle olunca bütün şivelerin yazımı düşüncesini ileri sürenler 80 e yakın harfin gerektiğini, ancak bir ana şive etrafında birleşilmesi gerektiğini düşünenler ise 45 harfin yeterli olacağını belirtirler.

Onbir adedi imlâ harfi olmak üzere ve beş harfte Arapça asıllı kelimelerde kullanılmak üzere 23, toplam olarak 57 harfin kabulü ve kullanımı ile değişik şivelerin çok az bir farkla yazılabilmesine imkan sağlayacağı konusunda fikir birliğine varılmıştır. İşte yukarıda belirtilen genel bildiriye ve kabule bağlı olarak, gerek Çerkesçenin özelliğine göre düzenlenmiş Arap ve gerekse Rus harfleriyle düzenlenmiş alfabeler yakında yayınlanacaktır. Cemiyet üyelerinden “Met İzzet” bey tarafından Arap harflerinin düzenlenmesiyle oluşturulan ve Yardımlaşma Cemiyeti tarafındanda kabul gören Çerkes harflerinin yazılımı yüce Tanrının da yardımıyla bu kez mümkün olacaktır. (Rus harflerinden yararlanılarak hazırlanan alfabe ise daha sonra yayınlanacaktır.)

Yakında gazetemizin bir sayısının yarısının bu harflerle ve çerkes diliyle yayınlanacağını da okuyucularımıza müjdeleriz.

 

Comments are closed.